şimdi bir nefes çeksem seni
hayat solurdum içimde, gözlerim gülerdi
oysa; yarım kalmış bir cümle gibi, içimdeki hasret
kor demir olup dağlıyor beni
henüz kavuşmuştuk seninle
sen, üzüntülerime, sevinçlerime
ve kendimi yollarında deli divâne vurmalarıma tanık
hangi mevsimde kavuşuruz bilmem artık!
karşı yöndeki ışıklar yandığında,bu yabancı şehirde
gölgelerin geçiyor bazen;
ay şavkında denizin vuruyor gözüme...
ışıkların uzantısında duran, köprün sanki, farz-ı misâl
bir sandal geliyor gözümün önüne, rüyâ seslerinle
insanlar geçiyor balık ekmek tütsüsünün içinden
bağırtılar yükseliyor semâya, vapurların düdük sesiyle
şimdi, Ortaköy cıvıl cıvıldır…
Beşiktaş’tan yola doğru insan seli akmaktadır
her birinde farklı bir koşuşturma, yaşamın içine
evim seyre dalmıştır onları, benim yerime
kısacık, sahte bir görüntünün, avuntusu benimki biliyorum!
yine de, içimden gitmesen diyorum, ahh! gitmesen...
karaltılarda kalıyor birden görüntün
uzaklaşıyor gölgeler
inci gerdanlığın saçılıyor yerlere
batıyor sandal karanlıklarda
ellerimdeki yosun kokusu kayboluyor git gide
gecenin ayazını hissediyorum yüreğimde
bir çan sesi sarsıyor bedenimi derinden
daha sıkı kapatsam gözlerimi uzar mıydı bu rüyâ!
geleceğim bir gün; çalmazsa kapımı ölüm
belki, saçlarımda çokça gümüşler göreceksin
çok fazla takâtim olmayacak, dolaşmak için sokaklarını
ellerimle olmasa da gözlerimle okşayacağım kıyılarını
lâkin sevgin, bir tek sevgin değişmeyecek yüzümde!
Sen İstanbul’um yaşamak kadar güzel,
yaşamaya değer olacaksın
bu sevda bitmeyecek ömrümce bende...